Gümüş Okların Diğer Yarısı ve Yarım Kalan Hesaplaşma : Auto Union

 

Uzun senelerden beri Audi ve Porsche’nin Formula 1 dünyasına takım sahibi ve/veya motor tedarikçisi olarak giriş yapılacağı konuşuluyor. Geçtiğimiz haftalarda Porsche sessizliğini bozdu ve RedBull Racing’in %50  hissesini satın alarak F1’e merhaba dedi. Her ne kadar Audi’yi ralli, DTM ve Le Mans’dan ve Porsche’yi de GT yarışlarındaki varlığından dolayı motor sporları dünyasında görsek de, hiçbir zaman Formula 1 dünyasının içerisinde daha önce yer almadığını zannederiz. Aslında bu çok da doğru değil. Audi’nin motor sporları hikayesi, Formula 1 Dünya Şampiyonası’nın başlangıcından çok daha öncelere 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Aynı yıllar başka bir efsanenin de yükseldiği yıllardı, Mercedes. Audi, o zamanki adıyla Auto Union ve Mercedes arasında 1934 ile 1939 yılları arasında yaşanılan çekişme halen spor tarihindeki en büyük ve unutulmaya yüz tutmuş çekişmelerden bir tanesi olarak gözükmektedir. Bu çekişmeden günümüze kalan en net tabir ise şu an Mercedes için kullanılan “Gümüş Oklar (Silver Arrows)” lakabıdır. Aslında tarihsel olarak bakacak olursak bu tabiri sadece Mercedes için kullanmak çok da doğru değildir. Gelin birlikte bu arka planda kalmış Alman çekişmesine ve günümüzde geldiğimiz noktaya beraber göz atalım.

Auto Union, 29 Haziran 1932 senesinde 4 adet Alman otomobil üreticisinin birleşmesi ile kurulan bir gruptu. Orta üst segment araçlar üreten Audi, küçük araçlar ve motosiklet üreten DKW, lüks araç üreticisi Horsch ve yine orta segment araçlar üreten Wanderer firmalarının ortaklığında bu oluşum hayat bulmuştu. Bu ortaklığa rağmen tüm bu firmalar kendi adları altında faaliyet göstermeye devam ediyorlardı. Auto Union kurulduktan sonraki yıl düzenlenen 1933 Berlin Autoshow’da, Alman Devlet’i Grand Prix yarışlarına katılacak ve başarılı olacak araç üreticilerine hibe dağıtacağını açıkladı. Mercedes, dünya savaşından sonra 1926 yılında Berlin’de GP’lere geri dönmüştü. Ancak bu sefer de Büyük Buhran sebebi ile 1930 yılının başında yarışlara ara vermek zorunda kaldılar. Devlet tarafından bu hibe açıklandığı zaman 1926 yılında Daimler ve Benz’in birleşmesi ile kurulan Mercedes-Benz en büyük ve bu hibe için olarak gözüküyordu; doğal olarak hibenin de sahibi oldular. Ancak Dünya sahnesinde kendini göstermek isteyen bir kişi vardı: Dr. Ferdinand Porsche. Porsche eski bir Daimler müdürüyken 1931 yılında şirketten ayrılıp kendi spor ve yarış arabası fabrikasını kurmuştu. Elinde çok iyi tasarlanmış ve zamanının çok ötesinde bir tasarım vardı ve bunun Grand Prix yarışlarında boy göstermesini istiyordu. Yeni kurulan Auto Union bu iş için biçilmiş kaftandı. Porsche bu tasarımını yakın ilişkilerini kullanıp Auto Union’a 1933 yılında sattı ve firmanın baş tasarım mühendisi oldu. Bu gelişmeler Alman Devletinin de dikkatini çekince, mevcut hibenin sadece Mercedes’e verilmesindense, 2 takıma (Mercedes ve Auto Union) eşit olarak bölünmesinin devlet için daha verimli olacağına karar verildi ve resmi olarak da “Gümüş Okların” dönemi başlamış oldu.

Gümüş Oklar dediğimiz zaman bugün aklımıza otomatik olarak Mercedes gelse de aslında bu tabir hem Mercedes hem de Auto Union için kullanılıyordu. Aslında tabiri daha çok hak eden Auto Union bile olabilir, ne de olsa onlar en baştan beri alüminyumun doğal rengini kullanırken, Mercedes’in benimsediği renk beyazdı. 1934 Yılının Eiffel GP’sinde araçları bir kilo ağır gelince beyaz boyayı söküp o kilodan kurtuluyorlar ve bir daha beyaz renge geri dönmüyorlardı. Böylece her 2 Alman takımının da gümüş renkli araçlarla macerası başlamış oldu.

1934’de Yarış dünyasına adım atan Auto Union, o zamana kadar denenmemiş bir tasarımı araçlarında benimsemişti. O senelerde spor araçlarda motorun da yer aldığı uzun bir burun varken, Porsche’nin Auto Union için tasarladığı araçta ilk defa motoru pilotun arkasına alan bir tasarımı benimsemişlerdi. Benzin deposu aracın orta ve motor aracın arka kısımlarında konumlandığı için araç benzin yaktıkça, ağırlık dağılımı ve dengesi değişmemekteydi. Bu tasarım günümüze kadar gelecek ve 1950’lerde Dünya Şampiyonası’nın başlamasından itibaren yarış/spor araçlarının (özellikle Formula 1’de) temel tasarımı haline gelecektir. Şampiyona 1950 yılında başladığında bu tasarım felsefesini ilk benimseyen ise Cooper takımı olmuştu.

Auto Union daha ilk günden, o zamanki en direk rakibi Mercedes’e ve İtalyanlar Maserati ve Alfa’sına sıkı bir rakip olacağının sinyallerini vermişti. 1934 Yılında hem Auto Union hem de Mercedes aldıkları hibe ile kendilerine Grand Prix yarışlarında yer bulmuşlardı. Bu ikili ilk olarak 1934 yılında Berlin Avus’ta karşı karşıya gelmeleri planlanıyordu. Avus’taki Grand Prix’nin antrenman seansları sırasında, Mercedes’in yeni aracı W25’te yakıt pompası sorunu keşfedildikten sonra tüm araçları yarıştan çekmek zorunda kaldılar. Bu yarış o yıllarda Grand Prix yarışlarında, İtalyanların domine ettiği son yarış olacaktı.

Yaklaşık 5 sene sürecek Gümüş Okların rekabetindeki ilk karşılaşma Nurburgring’de düzenlenen Eiffel GP’sinde oldu. Bu ilk karşılaşmadan Mercedes galip çıksa da, daha 2. yarışında olan Auto Union 2. olarak finişe gelmeyi başardı. 1934 Senesinde organize bir şampiyona yoktu. Bu sebepten gerçekçi anlamda bir sezondan bahsetmemiz de pek mümkün olmaz. Ancak Fransa GP’si hariç katıldıkları tüm yarışlarda, Gümüş Oklar’dan bir tanesi galibiyeti takımına getirmişti. O senelerde her takımın 2 araçla yarışmasını gerektirecek bir regülasyon yoktu. Gümüş okların acemilik yılı olan 1934 yılı mekanik arızaların fazla olmasına rağmen Alman hegemonyası yaklaştığının sinyallerini bizlere veriyordu.   

Almanların spora getirdiği dinamizm sayesinde zamanın FIA’sı, AIACR, 1935 yılında Avrupa Şampiyonasının düzenlenmesine tekrar karar verdi. Bu sene düzenlenen şampiyonada Mercedes’ten Rudolf Caracciola ve Auto Union’dan Bernd Rosemeyer belki de tarihin ilk pilot düellosunu bizlere sunacaklardı. 1935 Yılında Avrupa Şampiyonası 7 ayak üzerinden düzenlenmişti. Bu yarışlardan sadece yağmur altında Nurburgring’de düzenlenen Almanya GP’sini Alfa adına Tazio Nuvolari kazanacaktı, diğer yarışlarda Mercedes 5, Auto Union ise 1 galibiyet alıp sezonu kapatacaklardı. Mercedes’in ezici üstünlüğü ile geçen bu sezonu Caracciola rahat bir şekilde şampiyon tamamlayacaktı. Ancak Auto Union hız ve anlayış olarak Mercedes’in çok gerisinde değildi.

Bu senelerde düzenlenen Avrupa Şampiyonası, günümüzde düzenlenen Formula 1 Dünya şampiyonası ayarında ve profesyonellerinde olmaktan halen çok uzaktı. Bu şampiyonanın dışında da birçok Grand Prix yarışları düzenlenmeye devam ediyordu. Tırmanma yarışları ve hız rekoru denemeleri o zamanlarda çok popülerdi. Hatta İsveç’te donmuş göllerin üzerinde de Grand Prix’ler düzenleniyordu. Avrupa Şampiyonası bu Grand Prix sezonuna rekabet getirmesi için düzenleniyordu ve tüm takımların katılmak istediği, sezonun en büyük yarışları bu şampiyona içerisinde düzenleniyordu. Bu sebepten bu yarışlar kıyaslama yapmak için en doğru referansı bizlere sunacaktır. Ancak özellikle tırmanış yarışlarında da Mercedes ve Auto Union’nın ciddi bir rekabeti vardı.

1936 Yılına gelindiğinde Porsche, Auto Union için 620 beygirlik bir canavar yaratmıştı ve bu canavar Bernd Rosemeyer’in idaresi altında Avrupa Şampiyonasını domine edecekti. Bu sezon şampiyona sadece 4 ayaktan oluşsa da Rosemeyer bu 4 yarışın 3’ünü kazanmasını bildi. Diğer taraftan Mercedes Caracciola ile sezonun açılış yarışını kazansa da mekanik sorunlardan ötürü, Rosemeyer’e diğer yarışlarda diş geçiremedi. Kazandıkları sezonun ilk Grand Prix’sinde de Rosemeyer kaza yaparak yarış dışında kalmıştı. Bernd Rosemeyer bu sezonu 10 puan ile şampiyon tamamlamıştı. O senelerdeki puanlama da bugünün tam tersi mantığı ile çalışıyordu. Yarışı1. bitiren pilota hiç puan verilmiyor ve sezon sonunda en az puanı alan pilot şampiyon ilan ediliyordu.  

1937 Yılına geldiğimiz zaman Auto Union içerisinde maddi sorunlar baş göstermeye başlamıştı. Belki de bu sebepten ötürü önceki sene kullandıkları Auto Union Type C araçları ile yola devam etme kararı aldılar. Diğer yandan Mercedes geçen seneki hezimeti unutmak adına 650 beygirlik W125’i tasarlamıştı ve o sene şampiyonaya ambargo koyan taraf kendileri oldular. Bu aracın ürettiği gücü F1 1980’li yıllara kadar bir daha göremeyecekti. Mercedes bu sezon düzenlenen 5 yarışın 4’ünü kazandı. Bu 4 zaferin, 3’ünün altında ise Rudolf Caracciola’nın imzası vardı. Bu sezon Rosemeyer bu 5 yarışın 4’üne katılmış, 2 yarışta yarış dışı kalmasına rağmen, diğer 2 yarışta 3. olarak podyumda kendine yer bulabilmişti.  Bu podyumların yanı sıra, şampiyona dışı yarışlarda Bernd Rosemeyer 2 galibiyet alarak kalitesini yine de gösterme fırsatı bulabilmişti. Bu senenin en dikkat çeken anlarından bir tanesi ise Auto Union’nın 25 saniye ile o zamanlar için kırılamaz gibi gözüken bir sürede pit stop yapabilmesi olmuştur.

Bu yıllarda, Rosemeyer ve Caracciola, Grand Prix yarışlarının altın çocukları olarak gösterilmeye başlamışlardı. Auto Union ve Mercedes bu pilotların ünlerini en efektif olarak kullanmak adına başka bir alanda da büyük bir rekabet halindeydi; trafiğe açık yollarda kara hız rekorunu kırmak. 1937 Yılının sonbaharında hem Mercedes hem de Auto Union bu hız rekorunu kırmak için Almanya’nın meşhur otobanlarında denemeler yaptılar. Hız rekoru denemelerinde her iki takımda steamliner adını verdikleri Grand Prix araçlarının daha hıza odaklı ve sürtünmeyi minimize eden versiyonlarını kullanıyorlardı. Rekorlar trafiğe açık otobanlarda deneniyor ve git gel olarak 2 yönde ulaşılan hızların ortalaması alınarak hesaplanıyordu. Bu etkinliğin galibi Rosemeyer’in direksiyonunda olduğu Auto Union oldu. Rosemeyer’in ulaştığı hız tam 406km/saat olarak ölçüldü. Bu denemeler sırasında Caracciola’nın aracın havalanmaya başladığından şikayet etmesi ve daha az sayıda deneme yapmak istemesi de söylenenler arasındadır.


1938 yılında yer etkili Auto Union Type-C Streamliner

1937 Yılının sonlarında mali sorunların yanı sıra Auto Union’ın Porsche ile olan sözleşmesi de sona ermişti. Bundan sonraki senelerde Auto Union kendi aracını kendi geliştireceklerdi. 1938 Yılının başlarında Auto Union, Mercedes ile yeni bir rekor denemesi gerçekleştirdi. Mercedes, bu denemeye tüm maddi gücünü kullanıp yeni bir streamliner tasarlayarak bu rekor denemesine gelmişti. Auto Union ise önceki rekor denemesinde kullandıkları araçlarının üzerine birkaç modifikasyon yapmışlardı. 1938 Yılında yapılan bu etkinliğin ilk denemelerinde Mercedes 432,75 km/saatlik hıza ulaşarak rekorun yeni sahibi oldu, Auto Union ise Mercedes’e çok yaklaşmasına rağmen 428 km/saatte kaldı. Auto Union’ın yaptığı modifikasyonların bir sorunu vardı. Araca ekledikleri yeni parçalar aracın hızını artırmasının yanı sıra, onu kontrolü çok zor ve dengesiz bir araca dönüştürmüştü. Aracın altına ekledikleri eteklerle de o zamanlar takımların farkında olmadığı bir olguyu şans eseri keşfettiklerini görüyoruz: yer etkisi. O zamanlar araçlarda aerodinami kavramı olmadığı için, aracı tasarlayanların tek düşündükleri kavram sürtünmeyi düşürmek oluyordu. Auto Union’ın yeni tasarım ekibi, aracın altına ekledikleri eteklerin aracın altından geçen havanın yönünü daha önce hiç bilinmeyen bir şekilde değiştirdiklerinin pek de farkında değillerdi. Bunu ancak seneler sonra Chapman efektif bir şekilde kullanıp, Formula 1’in gidişatını ve araç tasarımlarını tamamen değiştirecekti. Tüm bunların çevresinde Rosemeyer’in, Mercedes’in sadece birkaç saniye gerisi kalması, onu daha da heveslendirmişti. Otobanda rüzgar şiddetlenmişti ve Mercedes bu rüzgarın streamlinerları sürmek için güvenli olmadığını düşünerek bu testten çekildi. Auto Union ve Rosemeyer ise rekoru ele geçirmek için son bir deneme daha yapmak istedi. Rosemeyer bu denemesinin ilk geçişinde 432,91 km/saat hıza ulaştı, ancak ne yazık ki bir daha başlangıç çizgisine geri dönemedi. Denemesinin ikinci geçişinde bir köprünün altından geçtiği sırada, aracın aerodinamisi beklenmeyen bir tepki verince, Rosemeyer aracının kontrolünü kaybedip, otobandan dışarı çıktı ve olay yerinde hayatını kaybetti. Kazadan sonra ortaya çıkan raporlarda, bu yeni geliştirilen tasarımın testlerinin yılbaşı tatiline denk gelmesi sebebiyle, testler doğru ölçeklendirilmemiş araç modelleri ile kısıtlı kadro ve zamanda yapılmıştı. İlk testlerde sürtünme katsayısı düşüklüğü Auto Union’ı belki de o kadar tatmin etmişti ki, aracın hiç stabil olmadığını gösteren testleri tamamen göz ardı etmişlerdi. Tüm bu ihmallerin yanında, yapılan bu testlerin detaylı sonuçları Rosemeyer’in ölümünden 3 gün sonra tasarım ekibinin eline ulaşmıştı. Bu da demek oluyor ki, Auto Union sadece hızlı bir araç geliştirdiğini biliyordu ama bu bilginin dışında araçları hakkında en ufak fikirleri yoktu. Bu kazadan sonra bir daha bu hız rekoru denemesi etkinlikleri otobanlarda gerçekleştirilmedi. Mercedes’in o gün kırdığı rekor ise 2017 yılına kadar yaklaşık 80 sene boyunca kırılamadı.   

  

Rosemeyer ve Auto Union Streamliner'ın çekilen son fotoğrafı

Yazımın bu kısmında bu rekabetin karanlık yüzüne de kısaca değinmek istiyorum. Hem Auto Union’ın, hem de Mercedes’in rekabetinde teşvikleri veren hükümet o zaman başta olan Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisi yani Naziler’den başkası değildi. Takımın pilotları hiçbir zaman Schutzstaffel yani kısaca SS olarak da bilinen paramiliter oluşuma dahil olmadıklarını belirttiler, ancak bu hükümetin onları propaganda malzemesine dönüştürmesine engel olamadı: Rosemeyer, bir diğer Alman kahramanı olan havacı Ellie Meyer ile evlenmişti, tüm bu hız denemelerinin özünde Alman mühendisliğinin ve yeni açılan otobanlarının propagandası olarak planlanmıştı… Bernd Rosemeyer’in cenazesinde dahi, Nazilerin etkisinin oldukça fazla olduğu görünüyordu. Tabi tüm bu olaylar, Rosemeyer ve Caracciola’nın korkusuz ve çok iyi pilot oldukları gerçeğini değiştirmiyor.

Maddi sorunlar ile boğuşan ve yıldız pilotunu kaybeden Auto Union 1938 yılında yeni tasarım ekibi tarafında hazırlanmış Type D araçları ile yarıştı. Ancak bu sene Mercedes’in kurduğu dominasyona engel olamadı ve Caracciola bu seneyi, düzenlenen 4 yarışın 4’ünde de podyuma çıkarak şampiyon olarak tamamladı. Bu sırada Avrupa’da savaş çanları şiddetli olarak çalıyordu. 1938 Yılında sonra Avrupa Şampiyonası askıya alındı ve modern Formula 1’in düzenleneceği 1950 yılına kadar bir daha organize bir şampiyona düzenlenmedi. Bu olay Rudolf Caracciola’yı savaş öncesinin son şampiyonu yapıyordu. Mercedes ve Auto Union’ların son karşılaşması ise 1939 yılında düzenlenen ilk ve tek Belgrad Grand Prix’sinde olmuştu. 3 Eylül 1939 yılında düzenlenen bu yarış savaşın gölgesinde, İtalyanların boykotu altında oldukça sönük bir atmosferde gerçekleşti. Bu son karşılaşmadan Auto Union zafere ulaştı.


Grand Prix çağının altın döneminin ve Auto Union'ın son yarışı: 1939 Belgrade GP

Bu tarihten sonrası 1939 yılında başlayan 2.Dünya Savaşı ile 1940’ların sonlarına kadar motor sporlarına ara verildi. 1950 yılında Formula 1 Dünya Şampiyonası başladığında ise Gümüş Oklar bu şampiyonada yer almıyorlardı. Rudolph Carraciola ise savaş yıllarından sonra ilk yarışına, 1946 Indy 500’e katıldı. Antrenmanlarda yaptığı büyük bir kaza sonrası ölümden döndü ve birkaç gün komada kaldı. Uzun bir iyileşme sürecinden sonra 1952 yılında tekrar Mercedes fabrika takımı ile yarışlara geri döndü, ancak İsviçre Grand Prix’sinde katıldığı bir destek yarışında yaptığı büyük kazadan sonra emekliliğini ilan etti. 1958 Yılında ise karaciğer yetmezliğinden vefat etti. Öte yandan 1954 Yılında Mercedes, Formula 1’e geri dönerek, motor sporların en üst seviyesinde tekrar yerini aldı ve Fangio’nun kullandığı araç ile şampiyonluğa uzandı. Aynı başarı 1955 yılında tekrar edilmesine rağmen, aynı sene Le Mans’da karıştığı büyük kaza sonrası, bu senenin sonunda tüm motor sporlarından çekildi. Mercedes ismi motor tedarikçisi olarak uzun seneler sporda yer alsa da takım olarak ancak 2010 yılında F1’e geri döndü.

Auto Union’ın kaderi ise Mercedes’ten çok farklı çizilmişti. Savaş sırasında 1944 yılında, o zamanlar askeri üretime yoğunlaşan fabrikaları, ağır bir şekilde bombalandı. Savaş bittiğinde ise Auto Union fabrikası Sovyetlerin kontrolünde olan Doğu Almanya’da kalmıştı. Auto Union’ın tüm yarış arabaları tersine mühendislik yapılması adına Moskova’ya götürüldü. Almanya’daki fabrika dağıtıldı ve uzun yıllar boyunca Auto Union yarış araçlarından haber alınamadı. Savaş öncesinde fabrikada bulunan 18 adet Auto Union yarış aracından sadece 1 adet Type C ve 3 adet Type D’nin günümüze ulaştığı düşünülüyor. Type A ve Type B araçların hiçbiri günümüze kadar ulaşamamıştır. Kalan Type D'lerden bir tanesi bugün Audi Müzesinde sergilenmektedir.


Günümüzde Audi Müzesinde Sergilenen Auto Union Type D

1949 yılında, Auto Union’ın o zamanki yöneticileri, Batı Almanya’da markayı tekrar ayağa kaldırdı, ancak bu yeni markanın motor sporlarından ziyade tüm odağı binek araç üretmekti. 1958’de Şirketin çoğunluk hissesini Daimler-Benz aldı. 1964 Yılında Volkswagen şirketin bir kısmını Daimler’den satın aldı ve bir sonraki sene ilk defa modellerinin ismini Audi olarak sadeleştirildi. 1969 Yılında Auto Union, NSU firmasi ile birleştikten sonra resmi olarak Audi AG ismini aldı.

Auto Union’ın 4 halkasının, Audi adı altında motor sporlarına dönmesi için bir on sene beklememiz daha gerekti. NSU’nun motor sporlarındaki tecrübesi ile Audi’nin ilk yarış departmanı 1978 yılında kuruldu. 1980 yılından itibaren WRC’de boy gösteren Audi, geliştirdiği Quattro teknolojisi ile ralli dünyasının altını üstüne getirdi ve yarıştığı ilk 6 sene boyunca 4 şampiyonluğa ulaşma başarısını gösterdi.

1990’lı Yılların başlarında Audi yönünü Turing Car şampiyonlarına çevirdi ve bu alanlarda da sayısız başarı kazandı. WRC’den sonra Audi’nin kendini yeniden ispatlaması 1999 yılında ilk kez katıldığı Le Mans 24 saat yarışları ile oldu. 1999 – 2016 Yılları arasında yarıştığı Le Mans 24 saat yarışlarında tam 13 kez galibiyete ulaşarak seriye damgalarını vurdu. 2014 – 2021 Yılları arasında Audi, 1939’dan sonra ilk defa Formula ismi ile tekrar Formula E serisinde buluştu. Formula E’de yarıştığı 7 sene boyunca, serinin en başarılı takımlarından biri olarak öne çıktı ve 2017 – 2018 sezonunda, Audi fabrikasının tam desteğini aldıkları ilk sezonda şampiyonluğa ulaştı. 2022 yılının Ağustos ayına geldiğimizde ise, 2026 sezonundan itibaren, eskinin Auto Union’ı yeninin Audi’si tüm maceranın başladığı yere, Formula 1 geri dönüş kararlarını açıkladı. Henüz detayların hemen hiçbiri belli olmamasına rağmen 2026 yılında tüm Gümüş Oklar yeniden motor sporlarının zirvesinde, Formula 1’de buluşmuş olacaklar. 

 








Yorumlar